18 Mart 2013 Pazartesi

Mine Soysal'dan harika bir yazı...



msoysalYazar, yayıncı Mine Soysal 1959’da İstanbul’da doğdu. 1981’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nü bitirdi. 1994 yılına dek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde arkeolog-araştırmacı olarak çalıştı, kazı ve yüzey araştırmalarına katıldı. Müzedeki görevinden ayrıldıktan sonra, 1996′da Günışığı Kitaplığı’nı kurdu. Çocuk edebiyatımızda önemli yer edinen birçok kitabın editörlüğünü üstlendi. Çocuklar için Ala Çocuk Yollarda adlı öykü kitabını, her yaştan okur için bütünüyle canlandırmaya dayalı İstanbul Masalı adlı anlatıyı kaleme aldı; ayrıca çocuklar ve gençler için bilimsel içerikli kitaplar hazırladı. Bugüne dek on binlerce öğrenciyle interaktif sunuşlar ve sohbet programları gerçekleştiren yazar, Eyvah Kitap!’ta çocukların ve gençlerin kitap okuma eğilimlerini ve sorunlarını, Odada Yalnız‘da ülkemiz gençliğinin birbirinden uzak, birbirine yakın hallerini öyküleştirdi. Eylül’de Aşklar adlı bir de gençlik romanı yazan Soysal, Günışığı Kitaplığı’nın yayın yönetmenliğini sürdürüyor.

Değerli yazarımız Mine Soysal'ın kütüphaneler üzerine yazısını bir solukta okuyacağınızı iddia ediyoruz:

oldlibrarymİnsanlık tarihinin emanet odasıdır kütüphaneler. Emanet eşyası öyle çeşitli, öyle zengindir ki, aslında içine bir kere girildi mi, zamanın nasıl akıp geçtiğini anlamak mümkünsüzdür. Milyonlarca yıllık bellek kayıtlarımızdaki tüm bilgi ve deneyim, sanat ve felsefe, fizik ve kimya, her türlü canlı ve cansız şeyler, doğanın ve evrenin izleri, daha niceleri… İnsanoğlunun yeryüzündeki yaşam serüveninden izlekler, düşünceler, olasılıklar, kararlar, tartışmalar, kavgalar, betimlemeler, hesaplar, oyunlar, duygular, diyaloglar, sanrılar, düşler, önyargılar ve daha neler neler…

Emanet odalarını severim ben. Eski bir müzeci olmamın katkısı var bunda mutlaka. Tıpkı müzeler gibi kütüphaneler de insanın merak etmesini, özgürce ve tek başına harekete geçmesini bekleyen keşif alanlarıdır. Aralarındaki en önemli fark; müzelerdeki “dokunulmazlığın” kütüphanelerde bulunmaması ve bu sayede, keşif oyunlarının daha hızlı ve doğrudan kurulabilmesidir. Salt bu fark bile, günümüz insanı için yeterince özendirici olabilir.

Üstün teknolojilerle donanmış bir kütüphane, ustaca yazılmış bir bilimkurgu romanındaki gibi, her şeyin ortaya döküldüğü ve kurgulandığı muhteşem bir dijital kumanda panosu olarak işleyebilir. Bu hayal hep başımı döndürmüştür benim. Ama asıl etkilendiğimin, sunulan bilgiye, veriye ulaşmak ve kullanmak özgürlüğü olduğunun da farkındayım. Konu özgürlüklere gelince az duralım da, nehrin derin suları ovanın düzlüğüne yayılsın, sakince aksın biraz…

Çok iyi biliyoruz ki, insanın gelecek hayali geçmişin üstünde yükseliyor. Geçmişte hayallerinin peşinden özgürce gitmeye cesaret ederek, bize gelecek hayalleri sağlayanları bilmek ve anlamak, kararlılığımızı ve sabrımızı perçinleyicidir. Pablo Picasso’nun klasik resimde ustalaşmadan kübizm dehasını yakalayamayacağını; modern tıbbın on bin yıllık halk hekimliği geleneğinin birikimi ve deneyiminden doğduğunu; günümüzün en önemli sektörlerinden olan lojistik taşımacılığın, 17. yüzyılda Engizisyon mahkemesinin katlettiği bilim insanı Galileo Galilei’ye hâlâ yatıp kalkıp şükrettiğini; günümüzden yaklaşık 2400 yıl önce kurulan ünlü İskenderiye Kütüphanesi’nin yanışını seyrederken dayanamayıp öte dünyaya göçen nice bilginin, dâhi insanın çabalarını hatırlamalı, unutmamalı.

Sanat ve bilim, estetik ve barış, insanı da, toplumları da özgürleştiren temel kaynaklar. Hepsinin barınağı olan insanlığın emanet odasının duvarları, işte bu özgürlük duygusundan ötürü geçirgendir. Kütüphaneleri, onları çevreleyen şeffaf duvarları inşa etmek, bilgiyi ve belgeyi bir araya getirmek ve en kolay, en değişik yollarla kullanılır kılmak zorundayız. Gelecek umudumuz için düşüncelerimizi, düşlerimizi özgürleştirmeyi başarmamız gerekiyor. Ama bu hiç de söylendiği kadar kolay değil. Çünkü özgürlükler de, ancak bilginin ve deneyimin basamaklarında yükseliyor.
Bu yalın gerçeği, çocuklar yetişkinlerden çok daha çabuk ve kolay anlıyor. Çocukların en sevdiği oyun alanları, tıpkı tavan arası gibi, emanet odalarıdır da. Yeter ki, yetişkinler oyunlarını bozmasın, özgürlüklerine saygı göstersin, kısıtlamasın."

- Mine Soysal’ın, Genç ÜNAK (Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri) Ocak-Şubat bülteni yazısından.

4 yorum: